
Gazete Duvar çalışanı dostlarım demiş ki: “Yenilmedik aslında, sadece biraz ileri gittik galiba…”
Ben de onların bu yaklaşımını bir “duvar” daha aşılacak diye tariflemek isterim. Çalışkanlıkları ve fikirleriyle türlü engeller olsa da bir kapı kapanırsa başka bir kapı açarlar. Çok örneğini yaşadık, gördük beraberce.
Beni arayıp yazı yazmamı isteyen Hacı Bişkin yine beni aradı, bu sefer kapanış içindi. Telefonumda numarası, adı ve soyadı şeklinde kayıtlıydı. Aradığında ekranda Hacı Radikal Gazetesi yazıyordu. Demek ki ilk böyle kaydetmişim. Hatırladım o zamanları, 11 yıl evvel. Nereden nereye dedirtiyor da üretkenlik bitmiyor işte böyle.
Her hafta önce nasıl olduğumu sorma inceliğini gösterip sonra yazıyı soran Beyhan’a, Hacı’ya, Barış’a, haberlere yetişmeye çalışan Osman’a ve nicesine:
Yolunuz açık olsun dostlar.
***
Yarım kalan cümleleri tamamlayacağız. Nokta koyulmuş olanlara virgül atacağız. Henüz hepimizin nefesi kesilmedi.
“24 saatte 8 kadın cinayeti yaşandı” gibi haberleri belki artık Gazete Duvar’da göremeyeceksiniz ama son yazım en azından veda olmasın. Herkes çok veda etmiş, matem havasını dağıtmak da yazıma içkin olsun.
Geçtiğimiz günlerde yine 2 gün içerisinde 5 kadın cinayeti işlendi: Sevcan Demir Sakman, Gülnur Akalın, Halime Avşar, Havva Adıyaman, Fatma Kara. 4’ü iktidarın “aile” yılında aile üyeleri tarafından öldürüldü. Dünya Kadınlar Günü’nün ardındansa bilebildiğimiz 10’u aşkın kadın öldürüldü. Aile yılında aile içerisinde öldürülen kadınlar bir türlü yetkililerin gündemi olmadı.
Cumhurbaşkanı 8 Mart’ta “Kadının Güçlenmesi” genelgesi çıkardı; içinde yine 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ne Dair Kanun geçmiyor. Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu kuruluyor. Nüfus Politikaları Koordinasyon Kurulu, Ailenin Korunması ve Güçlenmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’ndan hemen sonra hayata geçti ve en az 6 ayda bir toplanacak. Öte yandan, Kadının Güçlenmesi Kurulu kendi eylem planından bir yıl sonra kuruluyor ve toplantı periyodu en az yılda bir olacak. Böylece hükümet programındaki önem sırası eylem ve icraatlarıyla cisimleşiyor. Kadının güçlenmesi ve peşi sıra sıralanan cümleler ancak laf kalabalığı oluyor. Kadınlar kamusal alandaki üretimden dışlanıyor, müjde vitrinindeki “esnek çalışma” ile eve itiliyor.
İtalya’da 8 Mart’ta Kadın Cinayeti ayrı bir suç olarak tanımlanırken bizler hala Ümitcan Uygun’un Aleyna Çakır’ın ölümüne ilişkin ilk duruşmasını takip ediyoruz.
Eğitim-Sen’in “Toplumsal cinsiyet eşitliği” dersi suç unsuru haline getiriliyor. Milli Eğitim Bakanı toplumda infial yaratır, toplumun referans değerleriyle örtüşmez diyor ve ekliyor: “Türk toplumunun temel dinamiğinin aile olduğu ilkesine, anayasamızda güvence altında olan eğitim öğretim hakkının kullanılmasına ilişkin ilkelere, ailenin korunmasına ilişkin ilkelere aykırıdır” diye devam ediyor. Tüm bunları toplumsal cinsiyet eşitliği yapıyor-muş. Tekraren Anayasa’nın o cümlesini yarım bıraktıklarını görüyoruz “..temeli ailedir, eşler arası eşitliğe dayanır”. “Eşitliğin” karşısına “aile”yi koyuşları ilk değil.
Aile yeniden üretim ve toplumsal üretimin kesişme noktasıdır. Bizi eşit değil de, ikincil kılan ve sömüren sistem anlamsal, davranışsal, sembolik olarak ekonomik ve politik ilişkileri yoluyla aileyi toplumsal dönüşüm aracı olarak etkin bir şekilde kullanmak istiyor. Kadınların emeklerini, tüm üretkenliklerini ve bedenlerini sonuna kadar da sahiplenme ve yönetme hakkının kendisinde olduğunu iddia ediyor.
Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nda yapılması ileri sürülen kanun teklifi taslağıyla bedensel, cinsel ve sosyal davranışlarımızın kontrolü yasalaştırılmak isteniyor. Bunun nafile bir çaba olduğunu en azından bir yönüyle ifade eden eski bir şarkıda geçen sözdür “gönül ferman dinlemiyor”. LGBTİQ+’lar için doğrudan bir hedef gösterilme, kadınlar için de inceden inceye damıtılmış zulmün önsezileri geliyor.
Nafile diyorum, iddia diyorum. Bana da bunları dedirten sebep 8 Mart’ta meydanları dolduranlar, yasaklara rağmen buluşmayı da yürümeyi de başaranlar. Kendi deneyimlerini bir kolektifle taçlandıranlar. Tüm zenginlikleri ve farklılıklarıyla feminalarını dalgalandıranlar ve omuz omuza verenlerdir.
Neticede:
Bakışlarımız ayaklarımızdan öteye geçmesin istiyorlar,
Biz ufku süzüyoruz.
Basmakalıp genellemeleri yıkıyoruz,
Ve zaman karşı durulamaz biçimde ileriye doğru akıyor.
Tekrar buluşacağız, görüşmek üzere…